75 yaşındaki Durmuş Dede, Türkiye'nin unutulmaya yüz tutmuş zanaatlarından birinin son ustası olarak, geçmiş ile geleceği bir araya getiriyor. Kendi deyimiyle "Zamana meydan okuyan bir zanaat" olan kayıkçılık, son yıllarda dijitalleşen dünyada kaybolmaya yüz tutarken, Durmuş Dede, bu değerli geleneği yaşatmaya kararlıdır. Onun ustalığı sadece bir işten öte, bir yaşam biçimi ve kültürel bir mirasın devam ettirilmesi anlamına geliyor.
Durmuş Dede, çocuk yaşlarından itibaren zanaatın içerisinde bulunmuş, ailesinden devraldığı ustalığı yıllar içinde geliştirerek bugünkü seviyeye getirmiştir. Trakya'nın küçük bir köyünde dünyaya gelen bu ustamız, dedesi ve babası sayesinde kayıkçılıkla tanışmış. 6 yaşında ilk kayığını yapmaya başlamış ve o günden beri bu uğraştan hiç kopmamıştır. “Kayık yapmak, bir duygudur; onu hissetmeden, içine bir şey katmadan yapamazsınız.” diyerek işinin ne kadar derin bir tutku gerektirdiğini ifade ediyor.
Yaşadığı köyde çocuklarına zanaati öğretmek için atölye açan Durmuş Dede, bu sayede genç neslin de bu geleneksel sanatı devam ettirmesini sağlamayı amaçlıyor. Eğitimi gerçekleştirdiği atölye, köyde sadece bir öğrenim yeri değil, aynı zamanda kayıkçılığın ruhunu taşıyan bir mekân haline gelmiş. Her yaz, çeşitli yaş gruplarından gelen çocuklar burada ustanın bilgilerini dinleyerek ve uygulayarak öğreniyorlar.
Durmuş Dede, zanaatında yalnızca el becerisinden ziyade, doğayla olan bağını da ön planda tutuyor. Her bir kayığı, bölgedeki nehirlere ve göllere yönelik tasarlıyor. Suyun akışını, rüzgarın yönünü ve doğal malzemelerin özelliklerini göz önünde bulundurarak şekillendiriyor. “Doğayı gözlemlemek, zanaatın kalbine inmektir,” diyor. Bu felsefeyle, hem zanaatını sürdürüyor hem de çevre bilincini oluşturuyor. Bu yaklaşım, genç nesillere daha derin bir anlayış kazandırmada da önemli bir rol oynuyor.
Kayıkçılığın sadece bir meslek değil, bir yaşam tarzı ve tutku olduğuna dikkat çeken Durmuş Dede, yaşadığı toplumda bu sanatın özünü kaybetmeden nasıl sürdürülmesi gerektiğini de anlatıyor. Çeşitli sosyal medya platformlarında çalışmalarını paylaşarak, daha geniş kitlelere ulaşıyor. Çevrimiçi ortamda zanaatını tanıtması, onun öğrencilere daha fazla ilham vermesine ve bu geleneğin geleceğine katkı sağlamasına yardımcı oluyor. “Zanaat, yalnızca bir el işi değil; bir medeniyetin tarihidir. Bunu anlatmak, taşımak benim görevimdir,” diye ekliyor.
Günümüzde teknolojinin etkisiyle birçok geleneksel zanaatlar yerini modern ve sanal üretim süreçlerine bırakırken, Durmuş Dede’nin hikayesi, bu değişimin tam tersi bir yolu işaret ediyor. Ustalığı sayesinde sadece kayık yapımını değil, aynı zamanda köyün kültürünü de yaşatıyor ve bu kültürel mirası nesiller boyu devam ettirme çabasına katkıda bulunuyor. “Köyümüzün gerçek zenginliği, bu geleneklerin yaşatılmasıdır,” diyerek bu kültürel mirasa olan bağlılığını yeniden dile getiriyor.
Son yıllarda yapılan yerel festivallerde de sıkça yer alan Durmuş Dede, birçok zanaatkarla bir araya geliyor ve bu tür etkinliklerde kayık yapımının yanı sıra, geleneksel müzik ve dans etkinliklerine de katılıyor. Bu tür festivaller, yalnızca zanaat ve kültürün yaşatılmasını değil, aynı zamanda yerel turizmin canlanmasına da yardımcı oluyor. “Bir kayık değil, bir hayat yapıyorsunuz. Her kayık bir hikaye barındırıyor,” diyor ve yaptığı her işin ardında bir öykü olduğunu vurguluyor.
Durmuş Dede, 75 yaşında olmasına rağmen fiziksel ve zihinsel olarak oldukça dinç. Her gün atölyesine gidiyor, yeni projeler üzerinde çalışıyor ve öğrenmeye devam ediyor. “Hayatımın her anı, bir şey öğrenmekle geçti. Öğrendiklerimi paylaşmak ise benim için en büyük mutluluk,” diyerek hayata karşı olan pozitif yaklaşımını ifade ediyor. Onun bu azmi ve sevgisi, hem kendi köyünde hem de ötesinde birçok insana ilham veriyor.
Sonuç olarak, 75 yaşındaki Durmuş Dede, sadece kayıkçılığın değil, Türk kültürünün önemli bir parçasını yaşatması açısından büyük bir değer taşıyor. Mesleğinin son ustalarından biri olarak, genç nesillere ilham vermeye, geleneği devam ettirmeye ve zanaatını korumaya kendini adamış durumdadır. Günümüz dünyasında unutulmaya yüz tutmuş zanaatların ve kültürel mirasların ne kadar kıymetli olduğunu gösteren Durmuş Dede, sadece bir ustalık değil, aynı zamanda bir yaşam tarzının da sembolüdür. Bu nedenle, onun hikayesi yalnızca bir bireyin hikayesi değil, aynı zamanda bir kültür mirasının korunup yaşatılması için verilen bir savaşın da önemli bir parçasıdır.