Son günlerde, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Gazze'deki insani durumu konu alan açıklamaları büyük tartışmalara yol açtı. Netanyahu, “Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor” ifadesiyle, Filistin bölgesindeki insani krizi ve açlık sorununu oldukça hafife almış görünüyor. Ancak bu açıklamanın ardından ortaya çıkan rakamlar ve tanıklıklar, durumu bambaşka bir yönde ele almayı gerektiriyor.
BM ve çeşitli insan hakları örgütleri, Gazze'deki insani durumu ele alan raporlar hazırlamaktadır. Bu raporlar, özellikle son yıllarda yaşanan çatışmaların ve ekonomik kısıtlamaların derinlemesine etkilerini gözler önüne sermektedir. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, Gazze'de yaklaşık 2 milyon insan yaşamaktadır ve bu insanların büyük bir kısmı temel gıda maddelerine ulaşmakta ciddi zorluklar yaşamaktadır. Aslında, 2022 yılı itibarıyla Gazze'deki hanelerin yüzde 60'ı gıda yardımına bağımlı hale gelmiştir.
Buna ek olarak, UNICEF ve diğer uluslararası kuruluşlar, çocuklar ve yaşlılar gibi en savunmasız grupların açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bildiriyor. Özellikle çocuklar arasında yetersiz beslenme oranının korkunç bir şekilde arttığına dair istatistikler mevcuttur. 2020 verilerine göre, Gazze'deki çocukların yüzde 25'inin büyüme geriliği yaşadığı kaydedilmiştir. Netanyahu'nun "açlık" tanımını sorgulamak gerekebilir; zira bu veriler, bu tanımın ne denli geniş ve karmaşık olduğunu ortaya koymanın yanı sıra, ifade ettiği kavramın izleniminden çok daha fazla derinlik barındırdığını göstermektedir.
Gazze'deki günlük yaşamı deneyimleyen yerel halk, Netanyahu ve diğer liderlerin söylemlerinin ardındaki gerçekleri oldukça farklı bir perspektiften görmekte. Yerel halktan alınan tanıklıklar, insani krizin varlığını ve derinliğini gösteren en somut kanıtlardır. Birçok yerel, gıda ve suya ulaşımın kısıtlı olduğunu ve akşam yemeklerinin genellikle una ve suya dayalı basit yemeklerden oluştuğunu ifade ediyor. İş imkanlarının neredeyse sıfıra yakın olduğu bu bölgede, yaşam mücadelesi vermek her zamankinden daha zor hale gelmektedir.
Gazze'deki sağlık sisteminin de belki de en büyük krizlerden birini yaşadığı bu dönemde, temel sağlık hizmetlerine erişim neredeyse imkansız hale gelmektedir. Acil durumlarda yalnızca bir avuç hastanenin hizmet verebilir durumda olması, özellikle savaş yaralarının tedavisi konusunda büyük sorunlar yaratmakta. Ayrıca, Gazze'deki ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısı, hastaların tedavi süreçlerini ciddi şekilde etkilemektedir.
Sonuç olarak, Netanyahu’nun bu konudaki açıklamaları, yalnızca kamuoyunu bilgilendirmekten öte bir amaca hizmet ediyor gibi görünüyor. Uluslararası alandaki tepkileri azaltmak ve eleştirileri dindirmek için söylenmiş gibi duran bu sözlerin ardından gelen veriler ve tanıklıklar, aslında Gazze'deki bu derin insani krizin ne denli ciddiyet taşıdığını gözler önüne seriyor. Dulginlik ve göz ardı edilen pek çok gerçek, uluslararası toplumu Gazze'deki insanlık dramına karşı daha fazla duyarlı olmaya çağırmaktadır. Gerçekler, zaman zaman konuşulanların ötesinde bir ağırlık taşımaktadır ve Gazze'de açlığın ve yetersizliğin ne kadar gerçek bir sorun olduğunu biliyor olmak, bu konuda yapılacak her türlü yardımın ve insanlık gösterisinin önemini artıracaktır.